Kırsal Çevre Derneği’nin hazırladığı raporda; Milas’ta bulunan Yeniköy ve Kemerköy ile Yatağan Termik Santrallerini besleyen kömür madenlerinin sayılarının hızla arttığı belirtilerek ruhsatlı maden tesislerinin toplam alanının 49 ülkenin toplam yüzölçümüne ulaştığı ifade edildi.
Doğayı büyük ölçüde yok eden ve insan sağlığı açısından da tehdit oluşturan kömürlü termik santralardan ve açık ocak linyit madeni işletmelerinden en çok etkilenen bölgelerden biri Milas oldu. Komşusu Yatağan ile birlikte Kemerköy ve Yeniköy’deki 3 termik santrali besleyen madenler, yoğun bir çalışma içerisinde ve her geçen gün maden alanları genişliyor.
Kemerköy ve Yeniköy Termik Santralleri için gereken kömür de yine santral yakınlarındaki madenlerden çıkarılıyor.
Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği tarafından yayınlanan ‘Muğla İl Sınırları İçindeki 3 Termik Santral ve Açık Ocak Linyit İşletmelerinin Orman Ekosistemlerine Etkileri’ raporu, Milas ve Yatağan’daki maden tahribatını gözler önüne serdi. Yayınlanan rapora göre bölgedeki maden arama ruhsatı alanlarının toplamı Monako, San Marino, Lihtenştayn, Maldivler, Malta, Barbados, Seyşeller gibi 49 ülkenin yüzölçümünden daha büyük. Öte yandan derneğin ulaştığı bilgilere göre, Milas ve Yatağan’da toplamda 20’ye yakın ve büyüklükleri 15 ila 15 bin hektar arasında değişen yeni kömür madeni ruhsatları verilmiş durumda. İşletme ruhsatı verilen alanlarda yer alan orman ekosistemlerinde hakim tür ise kızılçam. Akdeniz ikliminin egemen olduğu bölgede ise yine Akdeniz bitki toplulukları bulunuyor. Milas ve Yatağan orman işletme şeflikleri için hazırlanan orman amenajman planlarına göre söz konusu bölgede toplam 55 bitki ve ağaç türü bulunuyor.
Milas’ta ve Yatağan’daki maden tahribatını yayınladıkları rapor ile kamuoyuna duyuran Kırsal Çevre Derneği, “İklime ve çevresindeki tüm canlı yaşama olumsuz etkileriyle en kirli enerji üretim yöntemlerinden sayılan termik santraller artık birçok ülkede terk edilirken, Türkiye termik santrallerin enerji üretiminde payını arttırmak için bir atılım peşinde: Çevresindeki halkın yaşamını hiçe sayarak, barındırdığı canlılarla birlikte ekosistemlerin yok edilmesi veya bozulması pahasına ve de ekonomik dahi olmayan düşük kaliteli linyit madenlerini kullanarak.” dedi.
49 ÜLKE YÜZÖLÇÜMÜNDEN DAHA BÜYÜK
Raporda dikkat çeken kısım ise ruhsat verilen toplam alanlarla bazı ülkelerin yüzölçümünün karşılaştırıldığı kısım oldu. Karşılaştırma şöyle ifade edildi: “İşletme izni verilen alanların büyüklüğü akıl alır değildir. Dünyadaki 249 bağımsız devletten 49’unun yüzölçümü 43 bin 850 hektardan küçüktür. Diğer bir deyişle izin verilen alan, aralarında Monako, San Marino, Lihtenştayn, Maldivler, Malta, Barbados, Seyşeller gibi ülkelerin bulunduğu 49 ülkenin yüzölçümünden daha büyüktür. Şirketlere açık çek verilmiş, bu sınırlar içinde bulunabilecek bütün madenler için peşinen izin verilmiş gibidir. Alanın tümünde çalışılacağını varsayarsak, 20-30 yıl sonra aydan çıplak gözle bakıldığında bile görülebilecek bir gri-beyaz leke oluşacaktır.”
ÇEVRE TAHRİBATI SÜRECEK
BirGün Gazetesi’nin haberine göre; uzmanlar, bölgede çıkarılan linyit son derece düşük kalitede ve yüzeye oldukça yakın olduğunu değerlendiriyor. Bu sebeple de açık maden işletmeleri açılıyor. Bu da yer yüzeyinin 5 ile 100 metre altında bulunan madenin, toprak üstünde bulunan her şeyin ortadan kaldırılarak çıkarılmasına sebep oluyor. Bu maden sahalarının neredeyse yarısının da ormanlık alanlarda bulunması büyük bir çevre tahribatı yaratıyor. Dernek, söz konusu raporunda bu durumun sonucunu “Böylece orman ekosistemlerinde yaşayan bütün canlılar öldürülmekte, fiziki olarak yok edilmektedir” ifadeleriyle aktarıyor.
Raporda ayrıca, mevzuata göre maden ocaklarındaki çalışmaların son bulmasının ardından söz konusu bölgenin rehabilite edilerek tekrar ağaçlandırılması gerektiğini ancak bunun ‘koca bir yalan’ olduğunun altı çiziliyor. Kazı işlemine başlamadan önce bitkisel ve organik toprağın ayrıştırılması mevzuatına da uyumadığının ifade edildiği raporda: “Tüm bu yaşanmışlıkların üzerine, teknolojisi eskimiş termik santralların kapatılması yerine, santralların daha yüksek kapasite ile çalıştırılması öngörülmektedir. Bunun için de yöredeki düşük kaliteli linyit üretiminin artırılması ve tüm linyit rezervinin ne pahasına olursa olsun çıkarılması planlanmaktadır” denilerek, maden tahribatının büyüyeceği haber veriliyor.
Rapor şu ifadelerle son buldu: “Sonuç olarak, yakın geçmişte yaşanan yıkımların manzarası ortada iken; bölgede linyit ve dolayısıyla elektrik enerjisi üretiminin astarı yüzünden pahalıdır. Bu çalışmamızda, özellikle yeni verilen işletme ruhsatları ile orman ekosistemlerinin nasıl etkileneceği ortaya konulmuştur. Binlerce hektar orman ekosistemi fiziken ve geri dönüşü olmayacak şekilde yok olacaktır.”
HARİTAYA BAKAN ÜZÜLÜYOR
Bölgede faaliyet gösteren maden çıkarma ve döküm tesislerinin ortaya çıkardığı tahribat, birebir uydu haritalarından gözlemleniyor. Yüzlerce insanın maden nedeniyle evlerini terkettiği bölgede tahribatın boyutu her geçen gün artıyor. İlk uydu görüntüsünün alındığı 1984 yılındaki görüntülerdeki hasar bile çok fazlayken, aradan geçen 34 yıldaki tahribat, doğasever vatandaşları derinden üzüyor.
Raporda aktarılan tahribatla ilgili başlıklar şöyle:
“Yaklaşık 44 bin hektar için verilen işletme izinleriyle, her ne kadar her karış alanda linyit çıkarılmayacaksa da, söz konusu alanın tamamından daha büyük bir alanda ekosistem bozulacaktır. Delik deşik edilen habitat başta hayvanlar olmak üzere bütün canlılarda olumsuz etkiler yaratacaktır. Ekosistem bütünlüğü bozulacaktır.”
“Hava kirliliği nedeniyle zayıf düşen ağaçlarda ve ormanda zararlı böcek ve mantar riski bulunmaktadır. Bütünlük olarak bakıldığında da hava kirliliği, su kirliliği ve gürültü kirliliğinin bütün ekosistemleri, tarım alanlarını ve insanları etkileyecektir, etkilemektedir.”
“Yeraltı su rejiminin böylesi büyük boyutlu değişimlerden etkilenmemesi düşünülemez. Zaten düşük bir yağış miktarına sahip olan bölgede yağan yağmurun süzülerek toprak altına gitmesi engellenecek, çıplaklaşan arazilerde yüzeysel akış artacak ve oluşan göletler nedeniyle su kaybı olacaktır. Ani ve şiddetli yağışlarda ise sel riski yükselecektir.”
“Doğanın ve ormanların tahribi sadece linyit çıkarılması ve termik santralların zehir saçması değildir. Termik santrallarda elektrik üretmenin neredeyse her aşamasında doğa tahrip edilmektedir. Pasa döküm sahaları, kül barajları ve enerji nakil hatları gibi.”
Öte yandan Milas’ta iki adet termik santral hizmet veriyor. Bağdamları Mahallesi’nde bulunan Yeniköy Termik Santrali, 18 Temmuz 1986 tarihinden beri elektrik üreterek 2 adet ünite ile toplamda 420 MW’lık ünite ile hizmet veriyor. Yıllık elektrik üretimi 2,7 milyar kW•h’tir. Ana yakıt olarak yerli linyit kullanılmakta olup santralin günlük yakıt ihtiyacı 13 bin 600 tondur. Yani yıllık 5 milyon ton kömür yakılmaktadır.
Ören’de bulunan Kemerköy Termik santrali ise 3 ünitesi ile 630 MW elektrik üretiyor. Santral Haziran 1984 ile Ağustos 1993 tarihleri arasında inşa edilmiş, santralin nominal üretim kapasitesi yıllık 4 milyar 95 milyon KWh’dir.Ana yakıt olarak yerli linyit kullanılmakta olup santralin günlük yakıt ihtiyacı 21 bin 600 tondur. Yani santral yılda 8 milyon ton kömür yakıyor. Her iki santral ile Türkiye’nin yüzde 5’lik elektrik ihtiyacı gideriliyor.