Gaziantep Web Tasarım - Gaziantep Web Sitesi

  1. Haberler
  2. Muğla
  3. Erkan Baş’tan ‘50+1’ çıkışı: ‘İktidar içi hesaplarda kaybeden hep vatandaş oluyor’

Erkan Baş’tan ‘50+1’ çıkışı: ‘İktidar içi hesaplarda kaybeden hep vatandaş oluyor’

featured

Erkan Baş’tan ‘50+1’ çıkışı: ‘İktidar içi hesaplarda kaybeden hep vatandaş
oluyor’
TİP Genel Başkanı Baş, Meclis’teki haftalık basın toplantısında konuştu.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM)
düzenlediği haftalık basın toplantısında konuştu. Erdoğan’ın siyasetin gündemine oturan “yüzde
50+1” açıklamalarını değerlendiren Baş, “İktidar içi hesaplarda kaybedenin vatandaş olduğunu,
kaybedenin bu ülke olduğunu yaşayarak öğrendik. O yüzden bu hesapların hiçbiriyle ilgilenmiyoruz,
hepinizin canı cehenneme” ifadelerini kullandı.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ın TBMM’de her hafta düzenlediği olağan basın toplantılarının
sonuncusu bugün düzenlendi.
Erkan Baş, TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın tutukluğundan Ogün Samast’ın tahliyesine, AKP’li
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “yüzde 50+1” çıkışından yoksulluk ve açlık verilerine, Zonguldak’ta fırtına
nedeniyle batan gemiden partisinin yerel seçim hedeflerine ilişkin birçok konuya ilişkin açıklamalarda
bulundu.
Sözlerine geçen haftaki basın toplantısından bu yana ülkede adalet adına hiçbir şeyin değişmediğini
vurgulayarak başlayan ve “Değişen bir şey yok. Milletvekilimiz Can Atalay hala esir tutuluyor, Anayasa
ayaklar altında, AYM kararları uygulanmıyor” ifadelerini kullanan Erkan Baş’ın açıklamalarından öne
çıkanlar şöyle:
‘ADALET BAKANI, BÜTÇE SUNUMUNDA CAN ATALAY HAKKINDA TEK LAF ETMEDİ’
TBMM Başkanı’na seslenmek gerekiyor, zira AYM bildiğiniz gibi aldığı kararı aynı zamanda TBMM’ye
de bildirmişti; Can Atalay’ın derhal tahliye edilmesi gerektiği, haksızlığa uğradığı kararını Meclis
Başkanlığı’na iletmişti. Aradan geçen bunca zamana rağmen, TBMM’nin bir üyesinin esir tutuluyor
olmasına TBMM Başkanı’nın ağzını açıp iki çift laf edememiş olmasını tarih kayıt altına almıştır. Dün
milletvekili arkadaşlarımız Plan ve Bütçe Komisyonunda, Adalet Bakanlığı’nın bütçe görüşmelerine
katıldı. Adalet Bakanı’nın sunumunda sanki bu ülkede hiç böyle bir şey yokmuş gibi, konuya ilişkin tek
bir laf etmemesi aslında nasıl bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Karşılarında yandaş gazeteciler, eş dost, akraba olunca yalan ya da yanlış konuşuyorlar, ama konunun
muhatapları, milletvekili arkadaşlarımız karşısındayken ağzını açıp bir çift söz edemeyen Adalet
Bakanı. Sorunca ‘Ben Adalet Bakanıyım, tarafsızım’. Bu konu bu ülkede gündem olduğu ilk andan beri
en çok konuşan kişi sensin, yargıya doğrudan talimatları veren kişi sensin, daha burada yemin
töreninin ardından Can Atalay’ın hükümlü olduğu yalanını kamuoyuna söyleyen sensin, daha sonra
14. maddeyi uydurup gündeme getiren sensin, ama şimdi işler arap saçına dönünce, bu saçmalığın
altında kendisi de kalınca ne yapacağını bilemez durumda.
‘CAN ATALAY’I O ZİNDANDAN ALMAYA KARARLIYIZ’
Değerli arkadaşlar, tekrar ediyoruz: Biz bu saçmalığa alışmayacağız, biz bu saçmalığı kabul
etmeyeceğiz. Can Atalay o zindandan çıkıp, buraya gelip, yemin edip, Hatay halkının kendisine verdiği
görevi yerine getirene kadar gündem etmeye, bunun için mücadele etmeye ve Can’ı o zindandan
çıkarıp almaya kararlıyız.
‘SAMAST SALIVERİLDİ AMA YÜZLERCE SİYASETÇİ CEZAEVİNDE, BU MUDUR ADALET?’
İlk günden bu yana defalarca aynı şeyi söyledik, ‘Mesele sadece bir milletvekiliyle ilgili değil, mesele
Türkiye İşçi Partisi’nin meselesi değil, mesele sadece bizim meselemiz değil’ dedik. Sanki bu

söylediğimize bir yeni ispat, yeni bir delilmiş gibi, bu memlekette adaletin nasıl kanayan bir yara
haline geldiğini gösteren yeni bir örnekle karşı karşıyayız. Sevgili Hrant Dink’in katili tetikçi Ogün
Samast geçtiğimiz günlerde serbest bırakıldı. Altını çizerek söylüyorum, bir çocuktan karanlık yaratan
sistemi sorguluyoruz. Bunun tartışılması, bunun konuşulması gerektiğini söylüyoruz. Yani sanki Hrant
Dink’i tek başına kendisi kazara öldürmüş gibi, ‘Cezası bitti o yüzden tahliye edildi’ yorumlarının
yapılmasını akla vicdana sığdırmak mümkün değil. Ortada bu cinayetle ilgili örgütlü bir suç olduğu
herhalde bu ülkede yaşayan herkesin kabul edeceği en çıplak gerçeklerden bir tanesi. Ama mesele
bireysel bir suçmuş gibi, zaten yaşı da küçük, yetmemiş üstüne bir de iyi halden tahliye kararı verilmiş.
Değerli yurttaşlar, bütün işin tozunu, dumanını bir kenara bırakalım. Vicdanı olan herkese seslenmek
istiyorum, vicdanı olan herkese sormak istiyorum. Sevgili Hrant Dink’in bir çete tarafından, bir suç
örgütü tarafından, üstelik büyük bir planın parçası olarak tasarlanarak, planlanarak, canice
öldürüldüğüne ilişkin en küçük bir şüphemiz var mı? Bu cinayeti işlemiş tetikçi şu anda salıverilmiş,
ortalıkta geziyor ama bu memlekette fikrini söyleyen, yazan, çizen, düşünen, konuşan, belki de halkın
söyleyemediği şeyleri görev bilip, sorumluluk bilip yüksek sesle söyleyen yüzlerce, binlerce siyasetçi
şu anda bu iktidar tarafından cezaevinde tutuluyor. Bu mudur adalet? Bunu vicdanını anlatabilen tek
bir kişi var mı?
‘BU ÜLKEDEKİ NAMUSLU, ONURLU, ŞEREFLİ İNSANLAR İÇİN ADALET AYAKLAR ALTINA ALINMIŞTIR’
Üstelik toplumun sinir uçlarıyla oynayıp insanları artık açıkça tahrik eden bir yaklaşımla karşı
karşıyayız. Bir tarafta bir yargı krizi tartışılıyor, bir milletvekilinin haksız biçimde cezaevinde tutulması
tartışılıyor, aynı günlerde bir tetikçi salıveriliyor. Kamuoyu tartışıyor, ortada örgütlü bir suç vardı, nasıl
olur? Ve tahliyenin hemen arkasından örgütlü suç kapsamındaki iddianame kabul ediliyor. Yani
aslında bunun örgütlü bir suç olduğu ve bundan da yargılanması gerektiği hepimiz tarafından
bilinirken, tahliyeden sonra ‘ silahlı terör örgütüne üye olmamakla beraber silahlı terör örgütü adına
suç işleme’ suçlaması yapılıyor. Ne zaman bu suçlama? Tahliyeden sonra. Basit bir suçlama değil,
değil mi? Yani biz yanılmıyoruz. Tahliyeden 2 gün sonra bu suçlamayla yeni bir iddianame
hazırlanıyor. Üstelik kan dondurucu başka bir şeyi paylaşacağım şimdi, bir iddia şu, yaş küçük olduğu
için zaman aşımı süresi 15 yıldır deniyor. Peki iddianame ne zaman hazırlanıyor? Suç duyurusundan
283 gün sonra, yani tahliye edildikten 2 gün sonra, yani zaman aşımının dolmasından sonra. Şimdi
pekala ‘Dosya zaman aşımına girmiştir’ diye bir karar çıkabilir. Mesele, yurttaşın buna vereceği tepki
ne olacak? Biz bunu sindirecek miyiz, sindirmeyecek miyiz? Vicdanı olan herkese sesleniyorum, karşı
karşıya olduğumuz tablo aslında anlatmaya bile gerek duyulmayacak, bakınca herkesin görebileceği
bir tablo. O yüzden net ifade ediyorum, bu memlekette adalet yoktur. Bu memlekette adalet
zenginler için vardır, iktidar yanlıları için vardır, iktidarın işini gören katiller için vardır ama bu
memlekette sizin için, benim için, bizim için, bu ülkedeki namuslu, onurlu, şerefli insanlar için adalet
ayaklar altına alınmıştır. Bunu kabul etmeyeceğiz, bununla mücadele edeceğiz, buna isyan edeceğiz.
‘İKTİDAR İÇİ HESAPLARDA KAYBEDEN HEP VATANDAŞ OLUYOR’
Nur topu gibi yeni bir gündemimiz oldu şimdi, Tayyip Erdoğan uçakta yaptığı açıklamayla ‘Şu ‘50+1’ de
biraz fazla oldu’ diyor. Pes diyoruz, pes. Yıllardır bunu tartışmıyor muyuz biz? Yıllardır bu ülkenin
gündemi bu değil mi? Siz bu ülkeyi kutuplaştırarak yönetiyorsunuz, insanları düşmanlaştırarak
yönetiyorsunuz, devlet olanaklarını ele geçirdiniz, istediğiniz gibi sadece sizin için sizin ihtiyacınıza
göre anayasalar dikip biçiyorsunuz memlekete. Durum şu, sadece kendisi için dikilmiş bir anayasa var.
Tayyip Erdoğan zayıfladı, eskiden 50 kiloydu, şimdi 30 kiloya düşünce üstüne bol geliyor. Sonra haber
salıyor etrafa, ‘Gelin şunu biraz daraltalım, bir terziye götürelim, bizim şimdiki ihtiyaçlarımızı
görmüyor, daraltalım. Çok açık söylüyorum: MHP’yle hesabı nedir, yani o iç hesaplar nedir hiç
bilmiyorum, kendi cümleleriyle söyleyeyim, böyle kimin eli kimin cebinde ben bilmem; kim kime ne

alıyor, ne veriyor gerçekten bilmiyorum. Ama bütün bu hesaplarda kaybedenin vatandaş olduğunu,
kaybedenin bu ülke olduğunu yaşayarak öğrendik zaten. Siyaset bu alana sıkıştığı sürece, siyaset
pazarlık olunca, siyaset kişisel ikbal olunca, siyaset koltuk derdi olunca, siyaset kendini
zenginleştirme, eşi dostu, yandaşı, servet sahibi yapma halini alınca vatandaş hep kaybediyor. O
yüzden bu hesapların hiçbiriyle ilgilenmiyoruz, hepinizin canı cehenneme! ‘Tümünün canı
cehenneme’ diyoruz.
‘ERDOĞAN’IN ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNİ DE BU SİYASET TARZINI DA REDDEDİYORUZ’
Başka bir şey yapacağız, çok zor bir şey yapacağız ama bu ülkede temiz bir siyaset sayfası açacağız.
Yeni bir siyaset anlayışını bu ülkede egemen kılacağız. Öyle vatandaşı görmeyen, vatandaş ne derse
desin yeter ki bana oy versin, yeter ki siyasete bulaşmasın, biz de ahbap çavuş ilişkileriyle, Karagöz-
Hacivat oyunlarıyla siyaseti istediğimiz gibi dizayn edelim diyen bu anlayışın tümden karşısına
çıkıyoruz. Biz Erdoğan’ın bu anayasa değişikliğini reddediyoruz. Ama esas olarak bu siyaset tarzını, bu
siyaset tavrını reddediyoruz. Biz bu bozuk siyaset düzenini topyekûn değiştirmeye talibiz. Öyle kapı
arkalarında konuşulanlarla falan kalmasın, çıkalım halkın önünde anlatalım: Bak kartları yeniden
karmak istiyorlar, belli ki Tayyip Erdoğan seçeneklerini arttırmak istiyor, belli ki MHP kazandığı
mevzileri kaybetmekten korkuyor. İki taraf da yeni hesaplar içerisine girmiş. Açık konuşuyorum,
muhalefette de bu hesapların parçası olanlar olduğunu biliyoruz. Yani Tayyip Erdoğan kendi kendisine
oynamıyor bu oyunu. ‘MHP’yi kenara bırakırım, İYİ Parti’yle yapar mıyım acaba’ diye düşünüyor,
‘Bizim eski arkadaşlar, Saadet, Deva, Gelecek, bunlarla yapar mıyız acaba’ diye düşünüyor. O
cenahlarda da buna hayırhah bakanlar olduğunu biliyoruz, o yüzden biz bu iktidarı dümdüz
reddediyoruz. Bu iktidarı dümdüz reddediyoruz ama bu muhalefet anlayışını da reddediyoruz. Bu
muhalefet anlayışıyla da bu memleketin karanlığa mahkum olduğundan eminiz. O yüzden yurttaşa
çağrı yapıyoruz, gelin bu kirli, pazarlıkçı, ben merkezci siyaset anlayışını reddedelim, bu memlekette
yeni bir siyasi anlayışı egemen kılalım. Halkın söz, yetki, karar sahibi olduğu yepyeni bir siyaset
anlayışını, temiz bir siyaset anlayışını bu ülkeye kazandırabiliriz. Zordur ama hep beraber arkasında
durursak yaparız, başarırız.
‘MİLYONLARINA MİLYONLAR KATANLAR VARKEN, ÇOCUKLARIN AÇ OLMASI ADALETSİZLİKTİR’
Geçtiğimiz hafta ‘Gelirde adalet, vergide adalet’ için yürüyen DİSK’li arkadaşlarımıza teşekkür
ediyorum. İşte adalet tartışacaksak bunları tartışmamız lazım. Adaletsizlik nedir? Yıllarca çalışmış,
emek vermiş, devlete vergisini primini ödemiş, tüm yurttaşlık görevlerini yapmış ama emekli olunca
açlığa, yoksulluğa mahkum edilmiş insanların bu kadar çok olması bir adaletsizlik fotoğrafıdır. Bir
tarafta milyonlarına milyonlar katanlar varken, bir tarafta çocukların aç olması adaletsizliktir.
Akıl almaz bir durumla karşı karşıyayız. Aralık ayına geldik, artık yeni bütçe tartışılıyor Meclis’te.
Önümüzdeki günlerde asgari ücret, emeklilerin ücretleri yeniden tartışılacak. Aylardır emekliye ara
zam diye tartışılmadı mı kamuoyunda? Neredeyse her kabine toplantısından sonra ‘Acaba ara zam
gelecek mi’ diye tartışıldı. Ne oldu? Geldik aralık ayına, emekli yoksullukla boğulmaya devam ediyor.
Oysa bu ülke için çalışmış, alın teri dökmüş ve primini ödemiş, şimdi hakkını isteyen insandır emekli.
Ama öyle bir duygu durumu yaratıyorlar ki, bir de bu yandaş yazarları aracılığıyla bunları yazıyorlar,
sanki emekliler hakkını değil de cepten bahşiş istiyor. Bu insanlar yıllarca prim ödemiş, senin şimdi
devlet olarak o birikmiş primi ödemen lazım. Şimdi sen o primi ödüyorsun. Hakkı olanı vereceksin
ama yok. Onun çok azını ödüyor. Hani bu primlerin doğru düzgün değerlendirilmesini bir kenara
bırakıyoruz. Devlet tahvillerinde bile değerlendirilse daha yüksek olacakken çok daha altında
rakamlarla mahkum ediyorsun.
‘DEVLETİN PATRONLARDAN ALMAKTAN VAZGEÇTİĞİ TOPLAM PRİM 2 TRİLYON 210 MİLYON TL’

2008 yılına kadar bir emekli çalışırken aldığı maaşın aşağı yukarı yüzde 70-75’ini alıyordu, şimdi bu
oran yüzde 33’lere, 30’lara düşmüş durumda. Oysa yapılması gereken neydi? Doğru düzgün zam
verilseydi, ‘en düşük emekli maaşı’ gibi birtakım garabetler geliştirilmeyip aylık bağlanma oranları
düzenlenmiş olsaydı belki emekliler bugün daha iyi yaşayacaktı.
Bütün bunları niye anlatıyorum? Çalışma Bakanlığı imzalı bir ilan gördüm, diyor ki primlerinizi
zamanında ödüyorsanız, prim borcunuz yoksa, SGK primlerinin yüzde beşi hazineden karşılanacakmış.
Böylece 291 milyar 889 milyon TL hazineden SGK primi ödenmiş. Normalde işveren payına düşen,
patronun ödemesi gereken primi devlet almıyor. Herkes bilsin, devletin patronlardan almaktan
vazgeçtiği toplam para 2 trilyon 210 milyon TL olmuş, hepimize ait olması gereken bu paradan devlet
patronlar lehine vazgeçmiş. Sonra bu memlekette niye yoksulluk artıyor? Yani çok açık. Hani bir laf
vardır ya ‘Vergiyi tabana yaymak lazım’ diye, bu memlekette vergiyi sadece taban ödüyor, vergiden
toplanan paralarla tavan zengin ediliyor. Yapılması gereken tam tersidir. Tavandan alacaksın, çok
kazanandan alacaksın, ihtiyacı olana, halka, yoksula, emekçiye dağıtacaksın. Türkiye’de yapılan da
bunun tam tersidir. Bizi çalıştırıyorlar, eziyorlar, sömürüyorlar, bizden kazandıkları parayla da götürüp
patronları af, teşvik, prim almama gibi tercihlerle zengin ediyorlar.
‘4 KİŞİLİK AİLENİN ‘YOKSUL’ OLABİLMEK İÇİN İHTİYAÇ DUYDUĞU PARAYI 3 KİŞİ KAZANAMIYOR’
Peki nasıl bir ülkede yapıyorlar bunu? Milyonlarca insan yoksul. Doğrudan Aile ve Sosyal Hizmetler
Bakanlığının rakamlarından konuşuyorum size. Diyorlar ki nisan ayında 3,3 milyon, mayıs ayında 3,5
milyon, haziran ayında 3,5 milyon, temmuz ayında 3,7 milyon hane aile destek programından
desteklenmiş. Bakanlık bunu övüyor, kendini övüyor, ‘Bakın rakam artıyor’ diyor. Bu insanlar niye
desteklenmek zorunda kalıyor? Bu ülkede niye yoksulluk artıyor? Bu ülkede niye sefalet artıyor?
Çünkü sen bu insanların hakkı olanı alıyorsun, bir avuç zengini daha zengin ediyorsun. Öyle bir ülke
haline geldik ki 3,5 milyon hane ancak sosyal yardımlar sayesinde karnını doyurabilir noktaya gelmiş.
Devam ediyorum, 4 kişilik bir hanede çocuklardan bir tanesini işe gönderseniz, 3 kişi asgari ücretle
çalışsanız eve girecek para 44 bin 573 lira olan yoksulluk sınırının altında, bu kadar utanmazlık olabilir
mi? Bir evde dört kişi yaşıyorsa, ‘yoksul’ olabilmek için ihtiyaç duyduğu parayı 3 kişi çalışarak
kazanamıyor.
‘BU ÜLKENİN ÇOCUKLARI ŞATAFATLI MAKAM ODALARINIZDAN, ARABALARINIZDAN DAHA MI
DEĞERSİZ?’
Sağlık Bakanlığı 2018-2023 eylem planında 2023 yılında bodurluğun ve kronik açlığın yüzde 5 ila 10
arasında azaltılmasını hedefliyormuş. Peki, bakıyoruz durum ne? Dünya Gıda Örgütü 2022 yılı
verilerine göre Türkiye’de nüfusun yüzde on sekizi, 14 milyon 800 bin insan yetersiz besleniyor. Utanç
verici. Birleşmiş Milletler 2023 Sürdürülebilir Kalkınma Raporuna göre yetersiz beslenmenin yaygınlık
oranı yüzde 2,5 ama 5 yaş altı çocuklarda bodurluk oranı yüzde 5,5’a gelmiş. TÜİK diyor ki, 5 yaş
çocuklarda gelişme geriliği oranı yüzde 5,5, açlığa bağlı aşırı kilolu çocuk oranı yüzde 8.
Arkadaşlar, kardeşler, sesimiz ulaştığı herkes, çocuklarımızı kaybediyoruz! Bakın 2022 yılında suça
sürüklenen çocuk sayısı 601 bin 754. 601 bin çocuk suça sürüklenmiş, bu ülkeyi yönetenler utanmıyor
musunuz? Cinsel suç mağduru çocuk sayısı 2022 yılında 31 bin 900. Her gün 88 çocuk ya, her gün 88
çocuk! O şatafatlı makam odalarınızdan daha mı değersiz bu ülkenin çocukları, o arabalarınızdan daha
mı değersiz, yatlarınızdan, katlarınızdan, villalarınızdan daha mı değersiz bu ülkenin çocukları?
Söyleyecek söz bulamıyoruz.
AKBELEN DİRENİŞİ’Nİ SELAMLADI, ZONGULDAK’TA BATAN GEMİYİ HATIRLATTI

Siz öyle bir iktidarsınız ki, işte Akbelen, hepimizin gözü önünde yaşandı. Güzelim Akbelen ormanlarını
üç kuruş para için mahvettiniz. Şimdi dinamikler patlıyor, yurttaşlar bize ulaştılar, Akbelen tarih
olmaya doğru gidiyor. Bir haftadır evlerinde, zeytinliklerin hemen yanında patlamalar yaşanıyor.
Evlerde çatlaklar oluşuyor, her gün deprem oluyor Akbelen’de. Üstelik şu an köylü zeytin hasadında,
45 bine yakın zeytin ağacı olmasına rağmen, Zeytin Kanunu’na rağmen, hala orman vasfını
kaybetmemiş olmasına rağmen dünyanın en verimsiz kömürünü çıkartmak için Akbelen’de dinamitler
patlatıyorlar. Jandarma da o dinamitçileri koruyor işte, talimat öyle gelmiş. Hiçbir kurum görevini
yapmıyor, İkizköylüler yüzlerce yıldır yaşadıkları topraklara, ağaçlara, kuşlara, kaplumbağalara suyuna
sahip çıkmak için kendi başlarında mücadele ediyorlar. Oradaki yurttaşları sevgiyle selamlıyoruz.
İktidar ‘dünya rekorları’ kırmaya devam ediyor. Zonguldak’ın Ereğli ilçesinde fırtına nedeniyle liman
açığında bekleyen kuru yük gemisi batıyor, 12 mürettebat hayatını kaybediyor. Hangi çağda yaşıyoruz
arkadaşlar? Bir hafta öncesinden Karadeniz’de bunların yaşanacağı, tüm o rüzgar yükünün Ereğli’ye
geleceği belli. Ama önemli değil, önemli olan para. 10 kişi ölmüş, 20 kişi ölmüş, 50 kişi ölmüş, 300 kişi
ölmüş, para kazanıyorsanız sorun yok. İşte bütün hesaplaşmamız bu. Para mı insan mı? Bu iktidarla
bizim aramızdaki kavganın özeti budur. Bunlar para için her şeyi yaparlar, biz de insan için her şeyi
yaparız.
YEREL SEÇİM MESAJI: ‘HALKÇI YEREL YÖNETİM ANLAYIŞINI GÜÇLENDİRMEYİ HEDEFLİYORUZ’
Geçtiğimiz hafta cumartesi ve pazar günleri Türkiye İşçi Partisi’nin Parti Meclisi toplandı.
Toplantımızda yaklaşan kongremiz ile beraber mart ayında yapılacak yerel yönetim seçimlerini de
gündem olarak ele aldık. Bu kapsamda aldığımız kararlar hafta içinde parti örgütlerimize iletildi.
Buradan bir kısmını kamuoyuyla da paylaşmak istiyorum.
Türkiye Partisi 2024 yılı mart ayında yapılacak yerel seçimlere ülke çapında iddialı bir şekilde
hazırlanmaktadır. Pek çok ilde, pek çok ilçede, mahallede, yerel bağları kuvvetli, yurttaşın sözünü
güçlendirecek halk örgütlenmeleri yaratmayı, başını AKP’nin çektiği ama AKP’yle sınırlı olmadığını
bildiğimiz rantçı, emek, halk, doğa, kadın düşmanı, kayyumcu yerel yönetim anlayışını yenecek bir
halk iradesi oluşturmayı, Saray Rejimi’ni ve onun yolunu izlemekten vazgeçmeyen düzen içi siyaset
anlayışını zayıflatmayı, sosyalistlerin önderlik ettiği halkçı yerel yönetim ve siyaset anlayışını
toplumsal alanda güçlendirmeyi ve gerçek bir alternatifi hayata geçirmeyi, Türkiye İşçi Partisi’nin oy
oranını desteğini belirgin biçimde arttırmayı belediye başkanlıkları ve belediye meclis üyelikleri
kazanmayı hedefleyen bir seçim çalışmasının startını vermiş bulunuyoruz.
Parti meclisimiz yerel seçim sürecini sol, sosyalist halkçı yerel yönetim anlayışında ortaklaştığımız dost
ve müttefik güçlerle koordinasyon halinde ilerletmeyi öngörmektedir. Bunu son derece önemli
buluyoruz ve bu çerçevede yapılmakta olan görüşmeleri sürdürmeyi, çalışmaları güçlendirmeyi
hedefliyoruz.
‘SİYASETİ PARASI OLANLARIN KİRLİ OYUNU OLMAKTAN ÇIKARMAK ZORUNDAYIZ’
Yerel Seçim Komisyonumuz, Merkez Yürütme Kurulu tarafından belirlenen yerelliklerde, bölgenin
sorunlarına nasıl çözüm bulunabileceğine odaklanan, farklı uzmanların, yerel halkın, o yereldeki
sendika ve emek örgütlerinin, yerel derneklerin katılımlarıyla çalıştaylar örgütlenmesine karar
vermiştir. Bu çalıştaylar ocak ayına kadar tamamlanacak ve çalıştaylardan çıkan sonuçlara göre
partimizin adayları belirlenecektir.
Son olarak partimiz büyükşehir, il, ilçe, belde, belediye başkanlıkları, belediye meclis üyelikleri ve il
genel meclis üyelikleri için aday adaylığı başvurularını başlatmıştır. Parti üyesi olsun olmasın, buradan
bu ülkenin tüm temiz insanlarına çağrı yapıyoruz: Siyaseti kirli bir oyun olmaktan çıkarın. Siyaseti

parası çok olanların, eşini dostunu, akrabasını zengin etmek için uğraşanların ve onlara hizmetle
kendilerini yükümlü görenlerin kirli oyunu olmaktan çıkartmak zorundayız.
‘KİRLİ SİYASET DÜNYASINI REDDEDELİM, HALKIN YENİ SİYASET SAYFASINI HEP BİRLİKTE AÇALIM’
Halka sadece seçmen olarak değer veren, bizi, aslında her şeyi yaratan ve yaratabilme gücü olan
milyonlarca insanı insan yerine bile koymayan bu siyaset anlayışına karşı, halkın kendi öz gücüne
dayanan yeni bir siyaset anlayışını, pazarlıksız, halkın dışında hiçbir güç odağını tanımayan, hiçbir güç
odağına boyun eğmeyecek, hakkını savunacak, emekçinin hakkını savunacak, kadının hakkını
savunacak, gencin hakkını savunacak, kenti rant değil yaşam alanı olarak görecek, doğayla uyumlu
insanca yaşayabileceğimiz kentleri inşa edecek yeni bir siyaset anlayışını hayata geçirmek için tüm
yurttaşlarımızı partimizle birlikte yerel seçim süreçlerine aktif rol almaya, birlikte aday belirlemeye,
aday olmaya ve yeni bir mücadele sürecine kararlılıkla girmeye davet ediyorum. Zor bir iş ama
başarabileceğimizden, yeni önemli örnekler yaratabileceğimizden hiçbir kuşkumuz yok. Bu kirli
siyaset dünyasını reddedelim, halkın yeni siyaset sayfasını hep birlikte açalım.

0
komik
Komik
0
_yi
İyi
0
mutlu
Mutlu
0
sevgi
Sevgi
0
d_nceli
Düşünceli
0
_zg_n
Üzgün
0
a_layan
Ağlayan
0
sinirli
Sinirli
0
korkun_
Korkunç
Erkan Baş’tan ‘50+1’ çıkışı: ‘İktidar içi hesaplarda kaybeden hep vatandaş oluyor’
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.