Küresel ekonominin kentlerin kılcallarına yani en küçük sokaklarına kadar girdiği dünyamızda en büyük sorun yeni kentleşen beldelerimizin yönetsel sorunlarıdır. Bir kentin kendisi gibi değere sahip kentler arasında nerede yer alacağını belirlemesi bir başka değişle rekabet edebilmesi bu yönetsel sorunlarını çözmesi ile orantılıdır. Bu çerçevede, Bodrum özelinde ve seçim atmosferi içinde değerlendirmede bulunmak yazımızın konusu olacaktır.
Hepimiz biliriz ki yerel seçimlerde beş yılda bir sandığa giderek kendi istediğimiz adayları seçer ve kentimizi ve bizi bu yerel idarecilerin yönetmesini sağlarız. Buraya kadar her şey demokratiktir. Fakat adayları çoğunlukla biz belirleyemeyiz. Yine bu seçimde olduğu gibi. Ayrıca seçilen adaylar seçildikleri zaman kentteki hangi elit grupların ve sermaye sahiplerinin etkisinde olabileceğini bilmiyoruz. Bilmediğimiz gibi kent halkı olarak da seçimle görevimizin bittiğini sanıyoruz. Buda iki sonuç doğuruyor.
Birincisi seçtiğimiz idarecileri denetlemek, uyarmak, sorunlarımızı iletmek gibi görevlerimizi yerine getirmediğimizden yöneticilerle aramızdaki mesafe açılıyor. İki tarafında birbirlerine karşı farkında lığı yitiriliyor. Bu birinci sonuç. İkincisi ise yönetsel çerçeveden uzak kalan halk, idarecilerini; çıkar grupları, sermaye, ekonomik elit, siyasi elit ve benzeri kent üzerindeki etkileri olan gruplarla baş başa bırakıyor. Ne kadar halkın yanında olmaya çalışan yöneticilerde olsalar bu güçlü grupların karşısında yalnız bırakılan yöneticimizin hadi adını söyleyelim Belediye Başkanımızın direnmesi şu küresel koşullarda mümkün değil. Ayrıca 30 Mart 2014 seçimleri ile yürürlüğe girmiş olan 6360 numaralı “Bütün” Şehir Yasası ile yetkileri kısıtlanmış ilçe belediyesi başkanlarının işleri çok zor. Birde buna 2014 seçimleri sonuçlanır sonuçlanmaz Muğla büyük şehir belediyesi gibi tüm yetkileri hazırlıksız ve kurumsallaşmadan işe başlamasını ekleyince ilçe belediye başkanları için tüm sorunlar içinden çıkılmaz bir hal alır. Bu hatanın sonucunu Bodrum ilçe olarak yaşamıştır. Sonuçta hizmetler yerelleştikçe yetkiler merkezileşiyor. Anayasaya tamamen aykırı olan bu durumu değiştirmek Türkiye’nin şu durumunda imkânsız gibi görünüyor.
Bu çıkar grupları kendi aralarında koalisyon oluşturup kent yönetim rejimlerini kurarlar. Bu kent rejimi ile yönetici kim olursa olsun kentleri kendi çıkarlarına göre yönetirler. Bu oluşturdukları grup enformel bir grup olmasına rağmen kendi çıkarlarını gözetmek için rejimin devam etmesini sağlarlar. Burada şunu da ifade etmek isterim ki bu grupların egemen olduğu kentlerde yerel kültürün, yerel yaşamın hiçbir önemi yoktur. Tarihinden gelen peyzajı, mekânsal yapısı, yaşam biçimleri, ekonomik yapıları önemli değil ve hatta değişmelidir.
İşte bunun için yerel kent halkı yönetsel çerçevenin içinde kalmalı ve her zaman yönetime ve seçtiği kişilere varlığını hissettirmelidir. Ayrıca bu anlayıştaki idarecilerin orada olmasına özen göstermelidir. Maalesef bazı sivil toplum örgütleri de yabancılaşmıştır. Yaşayan bir kültürün devamcısı olamamıştır. Türkiye’nin siyasal yapısından da kaynaklı olan ilçe siyasi partilerimizin kentimizin ilerisi için çalışmaları yoktur. Hiç birisi Bodrum’un 50 yıllık gösterimine sahip değildir. Bodrumdaki tüm yaşayan paydaşlar oturup kent hafızası tabanında bir Bodrum Mutabakatı hazırlamalıdır. Bunu neden önemsiyorum. Çünkü Turizmde rekabet zordur. Hele bizim gibi deniz güneş ve plajla rekabet ederseniz çok geride kalırsınız. 600 dolar harcayan turisti ağırlarsınız. Ama kendinizi korur ve bu kimliğinizle dünyaya açılırsanız sizinle kimse rekabet edemez. Turizm rekabetinde rekabet edilemez niteliklerinizi ortaya sürmelisiniz.
Yazımızda ele alacağımız ikinci konu ise kentimizin kalkınması için yereldeki tüm dinamikleri birleştirerek rekabet halindeki diğer kentlere karşı avantaj elde etmektir. Yukarda bahsettiğim bazı çıkar grupları her zaman anlaşarak kent rejimleri oluşturamaz veya farklı kişiler etrafında toplanarak bölünebilirler. Halkta bu tip durumlarda kendi menfaatlerinin olduğu yerde yani ekonomik olarak güçlü çıkar grubunun yanında toplanacaktır. Bu sanıldığı gibi her zaman doğru sonuçlar çıkarmaz. Halk çeşitli güdümlemelerle kandırılır ve sandıktan yanlış sonuç çıkabilir.
İşte böyle hatalarla karşılaşmadan önce Belediye başkanlarımız yereldeki dinamikleri birleştirici bir yapıda olması kentin kazancıdır. Tüm dinamiklerin ve paydaşların barış içinde Kent ortak çıkarlarının buluştuğu noktada koalisyon oluşturmaları, kent kalkınmasına ve diğer kentlerle rekabet edebilmesine büyük katkıda bulunacaktır. Sadece belli bir çıkar grubun veya din, milliyet, bölge gibi grupların temsilcilerinin yönetici olduğu belediyelerde tüm tabana yayılmış başarı ve huzurun yakalanmasının zor olduğu aşikârdır.
Ayrıca bir yerel yöneticinin en büyük başarılarından biri de kenti klasik, tepeden yönetimi ön gören hiyerarşik yönetim anlayışından çok toplumun tüm kesimlerini yönetime katkıda bulunan katılımcı yönetim anlayışını kazandırmaktır. Günümüz yerel yönetişim anlayışını ön plana çıkarmış birçok dünya kenti bu yolla önemli mesafeler elde etmiştir.
Yukarıda değindiğimiz bir başka konuda tüm dünya kentlerinin yeni yerel yönetişim modellerini benimsemiş olmasıdır. Yeni belediye başkanımız bu konuya uzak durmamalıdır. Kendi başına bir yönetim anlayışından ziyade çevresindeki herkesten yönetsel kararlarda katkıda bulunmasını istemelidir. Onları pasif bir vatandaştan “yapabilir” bir vatandaş durumuna getirmelidir.
Yine yukarıda konu ettiğimiz bir başka noktada toplumun içerisindeki farklı kültürleri de bir arada yaşamasını sağlayabilmektir. Bodrum’un demografik yapısına baktığımızda çok çeşitli kimliklerden oluşan bir yapıya sahip olduğunu görürüz. Bazen avantaj gibi görünen bu durum çoğu zamanda büyük sorunlara sebep olabilir. Bunların barış içerisinde tutulabilmesi yerel yöneticilerin toplumun tüm kesimlerine aynı mesafede durmasından geçmektedir.
Sonuç:
Bir kentin diğer kentlerle rekabette başarısı ve kalkınabilmesi, iç huzur ve barışı ile beraber tüm dinamiklerinin ortak bir amaç altında toplanmasıdır. Bununda ana sağlayıcısı yönetsel yapılanmanın kentin tümüne aynı uzaklıkta durması ile katılımcı bir “yönetişim” anlayışıdır. Toplumda kent rejimi oluşturmuş enformel gruplardan halkın en alt kesimine kadar ve toplumu oluşturan demografik yapıdan, ekonomik yapısına kadar her alanı kent çıkarları çatısı altında toplayan ve bunu kent kalkınması adına kullana bilen yerel yöneticiler bizim bu önümüzdeki dönemde ki yöneticilerimiz olmalıdır. Bodrum halkının sağduyusunun aklı ile beraber sağlıklı kararlar vermesi dileği ile.
Cevat Salih SEVİNÇ
Yerel Yönetimler Uzmanı